11 Haziran 2018 Pazartesi

sikeyim!

aşağıdaki yazı cüzi miktarda küfür ile bilenmiştir. alınıp da okumaya devam etmeyenin edebini sikeyim!

spinoza der ki; bir insana duyulan sevginin mahiyeti ne kadar fazla ise ondan mahsur kalındığında duyulacak nefret de o kadar fazla olacaktır.

aşk bir yanılsamadır. kendi iç dünyamızda yaratmış olduğumuz muhayyel bir kimliği çekici bulduğumuz bedenlere isnat etme sanatıdır. gerek ''sevmek sanatı''nda gerek ''leyla vü mecnun''da gördüğümüz o mükemmel aşkların hepsi birer sanrının ürünüdürler.
neyse bu konuda ağzı olan herkes bir şeyler geveliyor zaten.

saçmalama doktor, böyle ilaç adı mı olur? vay ben böyle aşkın ızdırabını sikeyim!

birleşmiş illetlere ilişkin;
geçenlerde dost meclisinde bir dostum ile hasbihal ederken bana ''bu dünyada vicdan olgusu bir tek sende var, bunu asla aklından çıkarma'' demişti. bu sözün sözler içerisindeki ehemmiyetini yeniden ağlıyorum.

pavyondan eve gelip utanmadan karılarıyla vakit geçirebilen erkekler; sevgilerini eşlerini aldatıp bu durumdan hiç rahatsız olmadan yaşayabilen kadınlar görüyorum. dahası yaşıyorum.
veyahut dost dediklerinin arkasından iş çevirenleri, yalan söyleyenleri, kandıranları, aldatanları, hainleri, şeref yoksunlarını, orospu çocuklarını...
hemen hemen hepsi istisnasız geceleri pek bir rahat koyuyorlar başlarını yastığa.

bu arada bu bahsettiklerimden başta benim hayatıma girenler olmak üzere hepsinin cümleten tıynetini sikeyim!

ve yine hemen hemen hepsi vicdan denilen azaptan yoksunlar. yoksa  bittabi ve makul bir soru ile: bu kadar mutlu yaşamaları nasıl mümkün olurdu? vicdan, acıması olmayan içsel bir muhakemedir ve yalnızca iyi insanlarda bulunur.

puh ben böyle mahkemenin mübaşirini sikeyim!

vicdan,  zaten iyi olan insanların hayatlarını daha da cehennemleştiren bir illet. kötü insanlar bu muhakemeden yoksunlar. iyiler ise zaten o kadar da büyük olmayan yanlışlarının bir de sorgulamasını yaparak hayatı kendisine zehir etmekle meşgul. çünkü, kötülüğü özellikle sonuçlarını ve ehemmiyetini bilerek ve isteyerek yapabilen bir insanın vicdan azabı çekebilecek kadar da masum olması pek de rastlanılabilir değil. aksini ispatlayabilen olursa kendimi gözden geçireceğime söz veriyorum.

özür dilemek eylemi, karşı tarafa verdiğiniz değerin kendi egonuzdan yüksek olduğunu gösterir. özür dilemek erdeminin öneminden dem vurup, kalp kırmaya devam eden ve asla özür dilemeyi bilmeyen insanlardan uzak durmaya gayret edelim.

boş bir uyarı oldu. alınlarında yazmıyor ki kardeşim, biz nereden bilelim?!

21. ayın 26. gününde tanıştığım ve 108 yıl boyunca unutmayacağım bir cibiliyetsize ithafen saygıda birkaç küfür etmek istiyorum, en büyük pişmanlığım zamanında etmemiş olmaktır çünkü.

geceleri yastığa başını koyduğunda aklına -kahpece bir ihanetin doğal sonucu olarak- ben geliyorsam şayet acınası bir halde olmalısın. yok eğer hiçbir şekilde gelmiyorsam, vicdansız kahpenin tekisin demektir; ki bu daha da acınası- her iki ihtimalde mutabık olduğum bir nokta var ki o da; hay ben senin cibiliyetini sikeyim!

dikkatinizi çekerim cibiliyet kelimesi; arapça cbl kökünden türeyerek yaratılış, varoluş manasına gelir. esasında egzistansiyalist bir serzeniş oldu. sartre'den, kafka'dan, heidegger'den ve egzistansiyalist bir talebin ülkemizdeki güzide örneği varlık vergisinin mimarı şükrü haraçoğlu'ndan özürlerimi kabul etmelerini talep ediyorum.

bir insanın karakteri ayrılırken değil, ayrılma sebebinden belli olur. şimdiye kadar bu konuda hiç küfür etmedim ve bu konuda konuşmasına bile fırsat verilmemesi gereken bir karaktersize göz yumdum. vay ben gözümün yaşını, kafamın tasını, kulağımın pasını sikeyim!

ezelden beri filozofların ve tarihin önde buyur ettiği akil heriflerin erdem ile ilgili sözünü ettikleri birkaç deyiş var. istisnasız hepsi size kötülüğü dokunmuş bireylere karşı sessizliği ve naifliği korumanın, öfkeyi yenmenin ve onlar gibi olmamanın fazileti üzerine bir takım sözler sarfetmişler. haklılık payları da yok değil elbet. sonuçta tarih şuanda aşık weysel'in karısına kendisinden kaçarken iliştirdiği not olan ''güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa'' sözünün ardındaki erdem'i yazmaktan imtina etmiyor. ve bizler başkasına kaçan karının akıbetinden çok, aşık weysel'in bu sözdeki erdemini konuşuyoruz. benzer bir erdemi vaktiyle bir cibiliyetsiz ile temaşa eylerken gerçekleştirmeye çalışmıştım. burada tarihin tozlu sayfalarına ve akil heriflere kızdığım nokta ise şu; tarih benim bu konudaki tavrımı kesinlikle yazmayacak ve benim bu konuda geceleri yastığa başımı koyarken kurduğum ''ben onurlu bir insanım ve ne güzel ki kimseye bir zararım ve ihanetim dokunmadı'' cümlesini rahatlıkla kurabilmekten başka hiçbir kazancım yok ve ne yazık ki muhatap kişinin de bu konuda kendince bir vicdan azabı dahi yok. her ne kadar bu durum muhatap kişinin karakter yoksunluğundan kaynaklanmış olsa da; te ben böyle işin ceremesini sikeyim!


''küfürbazım yine niyaza durdum
sövmeseydim billah veli olurdum
bugün artık mesaiyi doldurdum
yarına da kalanını sikeyim!''