29 Aralık 2014 Pazartesi

stanford hapishanesi ve güç istenci üzerine

her şeyi bir kenara bırakıp nietzsche'nin haklı olduğunu varsayalım;

böyle bir varsayımla; güç istenci her durumda var-olacaktır ve insanı etkileyecektir.
konuşurken, karar verirken, edimde bulunurken vs.
çünkü, güç istenci artık arkedir. tözdür, tek tanrıdır.

öte yandan güç, yapısı gereği baskıcıdır.
eğer iyi bir insan olduğunu sanıyorsan, bu eline kötülük yapma kudreti geçmediğindendir. bu da stanford hapishanesi deneyinin ana temasını oluşturur.

stanford deneyi, insan çıplaklığını gözler önüne serdiği için etik bulunmaz.
neden? çünkü çıplaklık kötü bir şeydir ve sansürlenmesi gerekir. (politik de göndermeler yapıyorum, tutmayın beni)

deney, bilim camiası tarafından sert bir dille eleştirilir. çünkü etik değildir, caniliktir, insanlık dışıdır falan fişman fişmekan. yalan! sadece çıplak görünmekten utanıyorlar o kadar.

sadede gelelim;

Dünya bir Stanford hapishanesi bizler mahkumuz, gardiyan olmak için çalışmaya devam edelim. Güç istenci tek tanrıdır.

selametle.

28 Aralık 2014 Pazar

freud'dan lacan'a psikanaliz ve post-yapısalcı feminizm

freud'a göre bilinç dışı imgelerle ve metaforlarla iş görür. bu görüşe göre id ego ilkel olandır, içgüdüdür ve ilkel ihtiyaçları temsil eder. süper ego ise toplum tarafından kazandırılan kimliktir. toplumun kurallarına bağlı kalmayı ve dayatılanların dışına çıkmamayı ister. velhasıl ego denilen şey, id ego ve süper egoyu dengede tutmaya çalışan bilinçtir.  freud'a göre bilinç dışı bir dil gibidir. fakat lacan bu görüşü reddedip bilinç dışı ancak dil edinildikten sonra var olmaya başlar der. lacan; freud'un ortaya attığı zihnin üç temel parçası olan id ego - ego ve süper ego kavramlarını revizyondan geçirerek imgesel düzen - simgesel düzen ve gerçek ismini vermiştir.

lacan'ın görüşünde imgesel evre yani diğer bir deyişle ayna evresi,  dilden önce edinilen, kişinin kendini tanıma sürecidir. bu evrede çocuk etrafında olan bitenleri inceler ve kendisini bu koşullara göre tanımlar. lacan'ın görüşünde freud'un süper ego dediği şey, simgesel düzene tekabül eder. simgesel düzen, dil edinildikten sonra başlayan, çocuğun içinde doğduğu akrabalık ilişkileri, dinsel ritüeller, cinsiyet ve rolleri, toplumsal düzen, yasalar  ve dilin kendisi gibi önceden var olan toplumsal yapılar sistemidir.

özetle: imgesel düzende çocuğun kazandığı kimlik, çocuğun anneyle var olan ensest ilişkisine girmesini yasaklayan babanın bir erk'i olarak simgesel evre tarafından nihai olarak kurulur. " Erkek
çocuk, babayla arasındaki ödipal çatışmayı, fallik iktidarla özdeşleşerek çözer. Bunu yapabilmesini sağlayan şey, gösterilenler alanında fallusu ya da cinsel iktidarı temsil eden bir gösterene (penise) sahip olmasıdır. İktidarın dildeki yeri, simgesel düzeni dayatan fallustur." dil burada babaya, yani fallusa aittir. simgesel düzeni yaratan fallus, iktidarın dildeki yeridir.

peki ya kadınlara ne olur? erkil düzen, kadınları susturur. onlar, erkekler gibi imgesel düzen ve simgesel düzen arasındaki ödipal çatışmaya kaçamadıkları için, dile sahip olamayan "ötekiler" olarak dışlanırlar. kadınlar tarih sahnesinde  ya imaj tüketimciliği -postmodernizmin üç sorununda bahsettiğim gibi- adı altında  yani erkekler için bir nevi arzu nesnesi, bir meta unsuru halinde ya da başka bir şeyin dışsal temsilcisi olarak (misalen, özgürlük heykeli, adalet heykeli, barış anıtları...) ortaya çıkarlar. kristeva'nın "kadının kendisi diye bir şey yoktur, o henüz oluşum sürecindedir."  sözüyle anlatmak istediği de budur. yani kadına tarih sahnesinde yer yoktur. batı felsefesi denilen şey erkeğin erkekle konuştuğu monologtur. kadın, erkek gibi babayla özdeşleşerek simgesel düzene geçemediği için, var olmaya devam eder. o, simgesel düzen ve ego arasındaki savaşta henüz oluşum aşamasındadır.
peki kadın ne yapmalı??

...


24 Aralık 2014 Çarşamba

loser

annem bana bir kere "oğlum" diye hitap etti,
ve ben o gün dünyanın en mutlu insanı
-ydım.

---------------

ben bir kere babamı ağlatmıştım
ve o günden beri dünyanın en kötü insanıyım.

21 Aralık 2014 Pazar

anlatmasam tesiri yok, anlatsam sikinde değil

anlatmasam tesiri yok,
beceremem sevdayı, tasayı
fıkaralığı, sevişmeği
anlatmayı.

ey koca adam,
sen, sen ikincisi olmayan yüce,
ikincisi olmayanların,
ikizi olanların
ve 500T'nin  ve metrobüs durağının
ve memleket sevdasına yanan dağların
ve baharın
yaratıcısı

sevdiğini çabuk alırmışsın yanına
babaanneme böyle öğretmişler,
kendinden nefret edeni,
dünyada tutmak,
niye peki?

*not: şiyir değildir.

---------------

+ artık seni görmek istemiyorum ben.
- Ha?
+ Yok yani şey yapamıyorum yapamıyorum böyle sürekli bi belanın içindeyiz bi karmaşa kaldıramadım ben ya, olmuyo.
- hee.. anladım.. bu senin yaptığın ne biliyor musun, adamı yarı yolda bırakmak. biliyorsun di mi?
+belki de şeydir yani yollarımız belki de ayrıdır bizim. ben istemiyorum ya, engebeli yollar istemiyorum artık hayatımda, yokuşlar istemiyorum. öyle demek ki.. bir değil yani bizim yolumuz. beni hiç arama tamam mı bir daha, tamam? eyvallah..

20 Aralık 2014 Cumartesi

hiçbir şeyin anlamı olduğunda, anlamlı bir hiçbir şey

nedir post-modernizm?

- sadece yeni bir şey mi?
- kendini yaratan ve yenileyen modernizm mi?
- modernizmin birdevamı anlamında mı?
- yoksa sonuna gelmiş bir modernizm mi?

sona ermek mi?! post-modernizmin belli bir başlangıcı bile yoktur. o modernizme dolanmaya devam eder. post-modernizm sonuna gelmiş bir modernizm değil, oluşum durumundaki modernizmdir.

post-modernizm, soğuk savaş'ın bir sonucu mu, yoksa soğuk savaş onu bir suç ortağı olarak zaten içinde mi barındırıyordu?
ve serbest pazar ekonomisinin güdümlü sosyalist ekonomi karşısında kesin zaferini simgeleyen berlin duvarı'nın yıkılışı... komünizm iflas etmeseydi post-modernizm bu kadar güç kazanabilir miydi?

---------------

post-modernizm gündeminde üç madde vardır. temsil - yeniden üretim - meşrulaştırma

walter benjamin'in kitlesel yeniden üretimin sanat yapıtlarının aura ve özerkliğini ortadan kaldıracağı yönündeki kehanetleri doğru çıkmadı. ona göre orjinal sanatın mekanik olarak yeniden üretilebilmesi, kaçınılmaz bir şekilde, "orjinallik"in kendisi üzerinde parçalayıcı bir etki yapmaktaydı. fakat kitlesel yeniden üretim tam tersi bir etki yarattı.

bu bir imaj tüketimciliği! yeniden üretilen şey gerçekliğin yerini alıyor ve onun yerine üst-gerçekliği koyuyor. zaten yaşanmış olan ve eskinin simgesini canlandırma dışında hiçbir gerçeklik taşımadan yeniden üretilen şeyi yaşıyoruz. ama demezler mi, temsiliyete karşı olmayan teslimiyeti haketmez mi diye? 
-tartışılır.

+ post-modernizm yaptığın şeyin kurallarını bulmak için kuralsız çalışmak demektir.
- iyi ama yaptığım şeyi kim tanıyacak?

bu da bizi post-modernizmin üçüncü gündem maddesine götürür; meşrulaştırma!

yapılan işi kimin iktidarı meşrulaştıracak?
sanatın satılması sistemi: önemli olan bir nesnenin fiyatı değil, onun sanat olarak yerleştirilmesidir. meşrulaştırılan şey, nesneler değil, kendilerini modernist ve post-modernist olarak yeniden biçimlendiren geleneksel kurumlardır.

bu kadar modernist ve post-modernist anti-sanat nasıl olup da yüksek fiyatlara satılarak meşruluk kazanabildi? bu meşrulaştırmanın açmazıydı. yani deneyler  sanatın aura ve özerkliğini yok-etmekte ne ölçüde başarılı olduysa, aura ve özerklik o ölçüde sergileme iktidarının tekeline geçti.

---------------

+ avrupa'yı  bir hayalet rahatsız ediyor. komünizm hayaleti!
- hayır karl, bizi rahatsız eden yalnızca senin hayaletin.

post-modernizmin tek tedavisi, iflah olmaz romantizm illetidir.

---------------

*kitap özeti gibi bir müsvedde. çok takılmayın.

13 Aralık 2014 Cumartesi

zamazingo

doğuştan gelen farklılık ve yeteneklerimizin genlerimizde yazılı olduğunu ve biyolojik olarak aktarıldığını kabul edersek, hiyerarşinin insan doğasında gerçekten kayıtlı olduğunu kabul etmemiz gerekir. bu durumda dünya'nın tam olması gerektiği gibi olduğu, -serbest pazarın sosyalizme üstünlüğünü kabul ettirmesi, sömürü, rüşvet, adam kayırma, ırkçılık vs.- savunulabilir. bu da bilimi, statükoyu meşrulaştıran bir araç haline getirir.

---------------

kapitalizmin; insanlardaki temel zevk farklılıklarını göz önünde bulundurarak öne sürdüğü ve onlara seçme şansını tanıdığı bu görünüşteki seçim olanağı bolluğu, herkesin hiçbir şeyi seyretmemeyi seçmesiyle son bulur. bingo! adına zapping denilen şey, sıfır-bilinçtir. afilli değil mi?



12 Aralık 2014 Cuma

bana tavşanları anlat george

"george!"
"ne var?"
"beni at tepmemişti öyle değil mi george?"
"keşke tepseymiş," dedi george haince. "bir sürü insanın başı beladan kurtulurdu böylece."
"benim senin kuzenin olduğumu söyledin george."
"yalan söyledim tabii ki. kuzenim falan değilsin, iyi ki de değilsin. sen benim akrabam olsan kendimi vururdum üzüntüden."

neden kaybediyoruz?  birileri için ya da birileriyle kurduğumuz hayaller neden hep sadece çöp olarak kalıyor? fedakarlık duygumuzdan dolayı. birini kendimizden çok sevdiğimizde dozu kaçıyor sevginin. işte o zaman o kişi için yaşıyor, o kişi için seferber ediyoruz hayatımızı. ve tüm bunları farkettiğinde dostlarımız, sevgililerimiz, ailemiz, akrabalarımız -adına her ne derseniz deyin-, işe yaramaz yaşlı bir köpek gibi sıkıyorlar ensemize kurşunu.

"biz onlara benzemeyiz, niye mi? çünkü... çünkü yanımda sen varsın. beni kollarsın, senin için de ben varım. niyesi bu işte..."

lennie small, joseph k.'dan sonra kendimi bu kadar özdeşleştirdiğim tek karakter. belki de joseph k.'dan bile fazla özdeşleştirdiğim. sevdiği insanlara adeta taparak yaşayan -ki bu çok canımı acıtır- ve bütün ilişkileri yapmadığı şeyler yüzünden suçlanılarak bitmiş biri olarak hem de. sonrası yalnızlık işte. kitabı okuyana kadar çöplüklerde eşinerek bulduğum birkaç iyi insan modeline sürekli hayallerimizi anlatmasını isteyerek yaşayan bir adamdım. farkındalık zor zanaat. ve ebu zer ile kaderimin aynı çizgide ilerleyeceğini bir kez daha farketmek işin cabası oldu. yalnız yaşa-öl-haşrol gerçeği.

"...kitaplar işe yaramıyor. insanın yanında olacak birine ihtiyacı var. insan yanında biri olmazsa delirir. kim olduğu hiç önemli değildir, yeter ki yanında olsun. sana bir şey diyeyim mi? insan çok uzun süre yalnız kaldı mı hastalanır, yalnızlıktan hastalanır."

lennie, istemese de etrafına zarar veren, pis kokan ve işe yaramaz bir köpeğin tekiydi. george ise onu bir ingiliz piçinin öldürmesine izin veremezdi. kendi köpeğini kendisi öldürmeliydi. öyle de yaptı. zaten sevdikleri insanın köpeği olanların öldürülmesi gerekir, öyle değil mi?

"en başından beri biliyordum. ta en başından beri biliyordum bu hayalin gerçek olmayacağını. o kadar çok anlattırdı ki, ben de belki bir gün gerçekleştiririz halimizi diye umut etmeye başlamıştım."

9 Aralık 2014 Salı

kaç kilo çeker yalnızlık?

+ müzeyyen?
- efendim.
+ hiç, adını söylemek hoşuma gidiyor.

mecnun'a leyla kilo almış demişler, desene dünyamda daha çok yer kaplayacak demiş.

beklemek; ahlaksız kılar der nietzsche.

---------------

yalnızım, yalnız. yalnızca kaldım kötü oldum...
iyiydim, kadın gittikten sonra temelli kötü oldum.
sabaha kadar karım burda yatıyor sanıyorum.
sabaha kadar... ben burdayım karım da orada yatıyor diyorum,
uyanıyorum, bakıyorum. yok.
zor, zor.
çok zor.

---------------

ölüverim belki deyon, bakınıyon.
sabah oluyo.
aha deyon bugün sağım gene deyon. hih ayy ay.
zor, zor çocuğum zor yalnızlık çok zor.
yalnızım, bbuburda yatıyom yalnız. yok yoldaş.


6 Aralık 2014 Cumartesi

amélie

everest tepesi'ne yanında oksijen tüpü olmadan tırmanmak gibi, dedi salih. zirveye yaklaştıkça nefesin daralıyor ve geriye dönmek zorunda kalıyorsun. işin üzücü tarafı ise, -teşbih sanatı derler adına- yare benzettiğin everest tepesi'ne ulaşmak için daha oksijen tüpü icat edilmedi. 

belki daha küçük tepelere yoğunlaşmalı, dedi salih. dağcının gözü hipermetroptur diye de ekledi. uzakta ve zor olanı görmeye çalışırken etrafında olup biteni fark edemiyorsun. ne acı ama!  gül yağını eller sürer, çatlasa da bülbül, derler. vazgeçmeli başka tepeleri aramaktan. daha ilerisini görmek istiyorsa insan, düz kabul etmeli dünya'yı!

gülümsedi salih. hak verdi kendine. evet, onun da bazen kendi düşünceleri oluyordu. ama insanlar onu hep salih'ten çalıyorlardı. kızdı salih, kaldırdı kafasını.

gün batımına doğru, -belki de zirveye birkaç sigara vakti kala- açıp ellerini batmakta olan güneşe tüm gücüyle;

bulamadım dünya'da gönüle mekan
nerde bir gül bitse etrafı diken

diye haykırdı. zirveden kopacak olan kar kütlesinin sonu olacağını bile bile hem de.

---------------

+ aa evet evet, bu sözcüğü seviyorum, başarısız... insanın kaderi bu hep böyledir, başarısızlıktan başarısızlığa, basit birer taslaktan öteye gidemezsin. hayat asla sahnelenmeyecek bir oyunun sonsuz tekrarından ibaret.

- puğ, ha ha, boşversene bunu bile kendisi bulamamıştır...


+ benim de bazen birkaç kendi düşüncem oluyor; ama insanlar onu benden hep çalıyorlar...

9 Kasım 2014 Pazar

zorlama güzellikler

gregor samsa, bir sabah korkulu bir düşten uyanınca, yatağının içinde kendini korkunç bir hamam böceği olarak buldu!

ve metamorfoz...

samsa büyük adam. joseph k. küçük, karanlık. böcek denilen şey, olması gereken insan. çabuk kabullenmek ise davalı'nın acizliği. korku, çağ adı artık. hayat, yabancılaşmış seçimlerin odağı;
ister böcek olarak uyanır ve kaybolursunuz odaların ücra köşelerinde, ister tutuklu olarak kalır, soru sormazsınız size hükmedene.

samsa bir böcek olarak ölmeyi seçti,  joseph k. ise bir köpek gibi!

korku, çağ adı artık. hayat, yabancılaşmış seçimlerin odağı;
böcek olarak uyanıp, kaybolmak da senin elinde, tutuklu olarak uyanıp, itaat etmek de.

ama ne olur Allah aşkına bir son; 
zira; ölüm kolay belirsizlikten...

22 Ağustos 2014 Cuma

gizli ego

kişinin kendi yaptığı işi basit ve değersiz olarak görmesi ego'nun ta kendisidir.
alçak gönüllü insan, övülmeye ihtiyaç duyan fakat bunu dile getirmeyendir. çünkü onun -egosunun- ihtiyaç duyduğu, sıradan insanlar tarafından alçak gönüllü olarak bilinmesidir. yani onun alçak gönüllüğü, edimlerinin arkasına gizlenerek; kendi egosunu yadsımasından doğar.

unutmamak gerekir ki yapılan işi basit ve değersiz olarak görmek, kendini yüceltmenin başka bir yoludur.

alçak gönüllülük; ikiyüzlülüktür.

12 Ağustos 2014 Salı

hipotetik açıdan marksizm

''materyalizm, teorik terimleri dini bir gramer içinde kullanma girişimidir''
-şakir kocabaş

peki marksistler ne yapar? oluşturdukları dini inanç gramerini hipotetik bir açıklamaymış gibi gösterir.
''madde dışında bilinemez gerçeklik yoktur'' ile ''mutlak hakikat'i hiçbir eylem açıklayamaz, o sonsuzdur ve maddeden bağımsızdır'' açıklamasında gramer açısından bir fark var mıdır?
keza ''bu soruların cevabını bilmiyoruz ama bilim bunu elbet açıklayacaktır'' demek de hipotetik bir açıklama değildir; tersine bir inanç grameridir.

bir idealist'ten farklı olarak marksist'in yaptığı tek şey
tanrı'nın yerine doğa, tarihsel Süreç gibi teorik(?) ifadeleri kullanmasıdır. yani, marksistlerin sihirbazlığı; kendi paradigmalarını bilimsel olarak gösterebilmesinden gelir.

Bu açıdan marksizm hem bir dünya görüşü (din, hayat felsefesi) hem de bir ideolojidir.
hem inançlar sistemi hem de tarihin bilimsel yasalarının keşfedilmesidir.

6 Ağustos 2014 Çarşamba

dunning-kruger sendromu üzerine

değişmeyen doğrular için hakikat benim demek dogmatizmdir
eğer hakikat-lerin değişiyorsa,
ve ben hakikatin kendisiyim diyebiliyorsan,
bu dunning-kruger sendromuna girmez. -bence.
çünkü hakikat, değişmeyen doğrular içeriyorsa bu; cehalettir.

öte yandan bilgelik, bilmiyorum diyebilmek ile başlar.
- hayatın anlamı nedir?
+ bilmiyorum.

sahafın  birinde hayatın anlamı  üzerine yazılan bir kitap görmüştüm. -on lira.
- abicim hayatın anlamı nedir?
+ biliyorum.
- söylesene o zaman?
+ on lira.
- söylemek mi?
+ hayır, kitap on lira.
- peki hayat?
+ he, o beş para etmez be.

---------------

hayatı anlamak, sarhoş olduğunun farkına varmaktır. ve sarhoş olduğunun farkına vardığın an,
sarhoşluk bitmeye başlar.
tıpkı ömür gibi.
azalır,
azalır,
ve biter.
ölüm, ayık olmaktır.

+ ve ayık olmak, farkına varmaktır.
- neyin?
+ sarhoşluğun.

---------------

cehalet, bilinçsizliktir.
bilinci anlayabilen insan, artık mutsuzluğa mahkum olmak zorundadır.
erken yaşta gelen bilgelik, mutsuzluğu beraberinde getirir.
keza egoyu da.
ve ben bilgeyim demek, bu sendroma girer.
sıradan insanlara göre,
insanların sana bilge demesi ise, seni gerçekten bilge yapar.
eğer ben gerçekten bilgeysem, ve bunun farkındaysam
neden, ben bilgeyim demek beni egoist yapar? -veya dunning-kruger sendromlu
toplum zaten ateştir. ve insanların tümünün bilge olarak kabul ettiği herkes
niteliksizdir. -abartısız.

gerçek bilgelik; ölümü, -farkındalığı- erken tatmaktır.
ölüm şarabıyla kendimi sarhoş eden ben,
ben bilge biriyim diyebildiğim sürece;
bilgeyimdir.
insanlar beni ilgilendirmez.
sendromlar da...

---------------

her şeye ait fikri olanın, hiçbir şeye ait fikri yok demektir.
ve benim hiçbir şeye ait fikrim yok.

28 Temmuz 2014 Pazartesi

emperyalizmin kucağı şefkatlidir

bakın arşivimde ne buldum;
eğer ham madde yönünden zengin, vasat bir üçüncü dünya ülkesinde 'bahar' söylemleriyle kaos yaratılmışsa, emperyalizm yaralarını sarmaya başlamış demektir.
gibi bir cümle yazmışım kenara. belki aylar, belki de yıllar öncesinden.
üstüne birkaç cümle daha, karalamak istedim.
malum amerikan emperyalizminin kullandığı bir jargon vardır, en büyüğünden.
hani herkesin olduğunu söylediği, fakat kimsenin göremediği bir olgu.
-demokrasi.

eğer ham madde yönünden zengin bir üçüncü dünya ülkesi var ise,
ve ham madde-leri- değerliyse
oraya amerika, demokrasi tedavisi uygular.
(bkz: libya, cumhuriyet rejimi ile petrol bağımlılığından kurtulmuş, sağlıklı ve demokratik bir sosyal ulus anlayışına sahip bir devlet haline gelmiştir.)
özetle, on tane ham mal, dokuz ordinaryüs profesöründen daha değerlidir artık.

bir de afilli bir isim bulurlar;
arap baharı!
özgürlük vaatleri ile gözü boyanmış bedevilerin, memleketlerine demokrasi getirecek olan isyan ateşi.
saddam'a idam ipi,
muammer kaddafi'ye taş, toprak,
esad biraz çetin ceviz çıkmış
kan gövdeyi götürüyor, mısır'a bak.
yemen, ürdün, tunus  artık daha çağdaş gibi
koca filistin desen, etmez bir yahudi

yankee, eğer karnın daha da açsa;
suri ye!

-bu konudan devam edicem, bekleyin.

26 Temmuz 2014 Cumartesi

tragedyan, birey olma arzunun toplum tarafından yok edilmesine göz yummandır

ben; seni kalabalıkların içinde kaybolmanı isteyen sürünün yasasından azad ediyorum.
nasıl olsa sen soyutlayacaktın kendini kabul et, böylece vicdan denilen azaptan kurtulmuş oldun.
içinde bulunduğun sürüye hizmet etmeni, patronlarının kurduğu  hiyerarşiyi kabul etmek zorunda olmanı reddediyorum.

tragedyan, birey olma arzunun toplum tarafından yok edilmesine göz yummandır!
arkadaşların, dostların, ailen, sevgilin seni kendi rutin aktivitelerine çeken, seni özgürlüğünden alıkoyan sivrisineklerdir.
ve sivrisineklerle ilişki kurmak, sürünün bir yasasıdır, senin değil.

tanrısal meseleler tanrı'nın, toplumsal meseleler toplumun meselesidir.
sürünün yasası, sürüye aittir. sana değil.
senin tek meselen; -kendi olma'dır.
ve yasan da meselen gibi;
tek'tir.
bir olandır.
ego'dur!

24 Temmuz 2014 Perşembe

return to me

(partnerler arası 10 yaş farkedince tatsızlık çıkıyor, benim kendimle aramda yedi ay var!?)

+ vay be, yedi ay he?
- öyle, ben senin üzerinden aylar geçirdim, bilirsin. hala yalnızım. o yüzden üzülme.
+ büyük olan sensin, daha iyi bilirsin fakat; bir 7 ayımız daha vardır heralde. elbet karşımıza çıkar bir beyza.
- boşversene, yalnız öleceksin nasılsa.
+ öleceğiz, diyecektin sanırım. fakat  yalnız ölmek, yalnız haşr-olmaktan yeğ olsa gerek.
- doğru dedin. bu arada, yedi ay içerisinde çok şey öğreneceksin, aferin sana.
+ canın sağolsun, görüşürüz o zaman. yedi ay sonra?
- maalesef. yine yedi ay uzağında olacağım. tıpkı beyza gibi. bana yetişebilmen, beni ben yapabilmen için senin ölmen gerek, anlatabiliyor muyum? ve beyza'nı ancak böyle bulabileceksin.
+ ama ben, senim.
- hayır sen, ben değilsin; sen, benim geçmiş'imsin. ve her insan, geçmişe bağımlıdır. özgür olabilmem için  seni yok-etmem gerek. ve ben seni yok-ederek yok edilmiş benlerden yeni bir ben yaratacağım. bilirsin, yok-etmek aynı zamanda yaratıcı bir eylemdir.
+ anlıyorum. bu son muhabbetimiz sanırım. geçmiş benlerin, kendin olabilmen için fedakarlıkta bulunacak ve kaybedecek. peki, sen -şimdi olarak hala kaybeden misin?
- evet, büyük ölçüde.
+ ah, hadi ama. yedi ay sonra bile mi? biz neden yok-ediliyoruz peki?
- belki de yedi yıl kim bilir. çünkü; bu-anın sahibi benim, geçmiş sensin. ve an yerini yeni bir ben'e bıraktığında ben de kendimi gelecek ben için feda edeceğim: -geçmiş olacağım.
+ anlıyorum. senin beni yok etmen gibi, geleceğin de seni geçmiş olarak ölüme mahkum edecek.
- güzel. fakat, doğruya ulaşmamıza az kaldı; o'nu şimdiden duyumsayabiliyorum.
+ doğru?
- uğruna kaybetmeye değecek kişi. şimdilik ona beyza ismini verdim fakat... yakında; anlatabiliyor muyum?
+ yakında derken... ne gibi?
- dört gözle beyaz perdeye düşmesi beklenen komedi filmi gibi, 'gidiyorum bu' gibi,  cehennemin dibi, sokağın tavanı gibi. yazacak bir şey bulamayıp nazım hikmet'ten alıntı yapmak gibi, ah ulan!
+ yedi ayın yanında bir hiç olsa gerek, ha?
- öyle. mesafeler değil mi önemsiz olan? hızlı tiren de icad olundu buralara zaten. bilirsin, iki tiren öpüştü mü kondüktör yanar?
+ anlayamadım?
- anlayacaksın. zaman ile...

---------------

- korunmasız toprakları koru, kadınların ve çocukların yanında asla tükürme!


23 Temmuz 2014 Çarşamba

yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe

insan;

düalist bir hayvandır.

günümüz kapitalist sisteminde -manevi insan(üretenler -işçi sınıfı); akşama kadar dünya için, akşam da  ibadethanede ahiret için çalışan -çıkarcı- bir hayvandır.
marks'ın yok etmek istediği de işte bu ikiliktir.

onun arzusu;
insanı, insanın tininden uzaklaştırmak ve onu maddeye hapsetmekti.
kısacası insanı sadece çalışan bir hayvan yapmak.
bunun için de din, aile gibi kutsal kavramların sınıfsız bir toplumda yok edileceğini öngördü.

fakat marks'ın kaçırdığı -belki de görmek istemediği- nokta şudur;

sınıfsız bir toplumun inşası için yok edilmesi gerektiğini düşünen, insan tinini oluşturan tüm değerler; aslen günümüz kapitalist sisteminde heba edilen, içi boşaltılan, hortumlanan, köle edilen sistemlerdir. ve bu değerler ancak sınıfsız bir toplumda tam anlamıyla yaşanabilir, anlamını korur.

peki; marks'ın eşitlik şiarıyla çıktığı bu yolda, en çok buna ihtiyacı olan inançlı üretenleri istememesi ne derece rasyoneldir?

tartışılır.

22 Temmuz 2014 Salı

radikal kararlar tütünü

-söz konusu yazar radikal bir kararla bundan sonraki hayatına eşcinsel olarak devam etmeye karar verir-

+ hayat dile dolanmış kötü bir şarkı gibi. daha güzel şarkılar olduğunu bilirsin fakat... anlatabiliyor muyum?
- pasif misin?
+ pasifim mına koyim. nasıl aktif olayım ki böyle bir yaşamda. an'ım olmasını istediklerim anım olmaktan öteye gidemezken hem de.
- ...
+ psikolog muydun sen?
- eheh, sayılır. buyur bu telefon numaram. bekliyorum akşama?
+ farkı bire indiren son dakika golünün ardından topa sarılıp santraya koşan futbolcu çaresizliğiyle geliyorum sana beyza'm! öylesine boş ve anlamsız ki hareketlerim. sen benim an'ım olana kadar geçirdiğim her dün sırtımda bir yük sanki. taşımak zorunda olduğum, taşıdığım...
- hamal mısın?
+ ham malım abicim, ham malım.

---------------

sıradaki tütünü tüm radikal karar almış bireyler adına yakıyorum.

21 Temmuz 2014 Pazartesi

tasarlanmış bilgi, kötülüktür

sokrates'e göre kötülüğün kaynağı bilgisizliktir.
güzel ahlak ile bilgi  doğru orantıdadır ve kötülüğün nedeni cehalettir.
yani birisi etiğe aykırı bir edimde bulunuyorsa bunun sebebi, yapmakta olduğu eylemin sonuçlarını bil(e)memesinden ve ahlaki niteliğini sorgulayamamasındandır.

bu anlayışın  -o zaman için- doğru olduğunu kabul edersek; günümüzde durumun tam tersine evrildiğini görürüz.
somut tarih olarak sanayi inkılabından sonra meydana gelmiş irili-ufaklı tüm savaşların baş aktörlerinin son derece eğitimli diplomat-demokrat, devlet adamı ve siyasetçilerden oluştuğunu;
tersine barış  için uğraşan ve kimseye bir zararı olmayan kitlelerin de eğitimsiz olduğunu ileri sürersek, söylenebilir ki:

dünya tersine dönmüştür.
ve kötülüğün kaynağı bilgidir demek,  abesle iştigal etmek değildir.

güç yapısı gereği baskıcıdır.
bilgi güçtür ve her güç bir risktir.
çünkü güç muhafaza edilmelidir ve risk alınmazsa güç için bir tehdit unsuru olur.
risk, tehdittir;
-yok edilmesi gerekir.

--spoiler--
liseliler için tümevarım soruları: yukarıdaki paragrafta tümevarım yöntemi uygulayınız. bilgi nedir?
-doğru cevap: bilgi, güçtür, baskıcıdır, risktir, tehdittir, yok edilmelidir.
--spoiler--

sözün özü;
iyiliğin yılmaz savunucuları, bilmiyorum diyebilenlerdir.
sokrates iyi bir insandı ve bilmiyorum diyebiliyordu.
hiçbir şey; bilinecek bir şey midir?
bilmiyorum, ama sokrates biliyordu.
umrumda mı?

hayır, sokarım onun tezine.

20 Temmuz 2014 Pazar

hakikatin tini, hakikaten tindir

ben sadece düşünürüm,
Hakikati düşünürken, hakikaten düşünürüm, çünkü benim düşündüklerim hakikatin kendisidir.
ve bu hakikat kutsaldır, sonsuzdur.

ben hakikati eksik bulabilir, yerine yenisini koyabilir veya onu tamamen değiştirebilirim fakat bu eylemim hakikat'in tinine zarar vermez. aynı şekilde hakikat konusunda veya hakikati açıklamada kendimi yetersiz bulabilirim. bu eylemim kendimi hakikat olarak kendimi onda aramamdandır.

ben hakikate inanırım; hakikatin kendisiyim. ve benim gibi hakikatim de biricik'tir.

---------------

başlıq çok şekil oldu yalnız asfasd

19 Temmuz 2014 Cumartesi

gazze için retorik

I

bir teravih vakti
kansızın mermi,
merminin kan kustuğu bir savaşta
yağmurdan kaçarken
doluya
doludan kaçarken
bombaya yakalanıyorsa bir çocuk.
çekilmemiş tespih
daha son rekat.
ayaklar bitişik, baş secdede...

II

imam efendi!
kendime uygun siyasi-itikadi  birmezhep  bulamıyorum
şia ali'sini kaybetmiş.
sünni parayı seccade etmiş
israil kadar bedhah dahili ve harici

sevgilim,
aman dokunma şafiiyim abdestim bozulur
mutezile terk-i diyar eder akılı
selefiden daha caizken selfie
hasan sabbah törer eylemiş haşhaşi
bu midyeyi götür çocuklar yesinler
zayi ebu hanife'nin miydesine dokunur

imam efendi,
ben buraların mezhepsiziyim
siyon'a söyle bombardımanı akşama saklasın
buralarda mermi yemek oruç bozar
rahmetli çok severdi yahudi sabununu
 -rabbim  müezzinin kızı anti-semitist diyorlar?

imam efendi!
consensus sapientum'a varmış tüm mezhepler
ne kadar da doğru bir karar
kurşun döktürmek caiz değildir!
kurşun yiyeni izlemek peki?

18 Temmuz 2014 Cuma

nesnenin nesnel hali

objektif olmak; iyinin ve doğrunun tarafını tutmak mıdır yoksa kimsenin tarafını tutmamak mı?
- kimsenin tarafını tutmamak?
öyleyse tanrı objektif değildir...
- neden?
çünkü; o, hep iyilerin tarafını tutmuştur.

---------------

kimsenin tarafını tutmamak, taraf tutmak mıdır?
- kimsenin tarafını tutmayan bir kimse daha varsa evet.
neden?
-çünkü o zaman kimsenin tarafını tutmamış değil, kimse'nin tarafını tutmuş olursun.

16 Temmuz 2014 Çarşamba

sıçmanın apolojisi

+ hayat, bence sandığımız kadar berbat değil.
- nasıl?
+ yani yaşıyor, geziyor, eğleniyor ve sıçabiliyoruz.  hem yaşıyor hem de sıçabiliyor olmak harika bir şey.
- delirmiş olmalısın.
+ belki de. bak, böylesine boktan bir yaşama sahipken başka ne ile övünebiliriz ki?
- daha güzel sıçmak?
+ ben de onu diyorum. bütün iş  sıçmak ve sıçıyor olmak da. en nihayetinde sıçabilmek bir sanattır. bunu kavrayabildiğin anda her sıçışında farklı şekiller oluşturduğunu farkedersin. yani bok tek'tir aslında. asla bir öncekinin aynısını yapamazsın. bok kavramı burada genel bir olgu fakat senin veya benim bokum; biricik?
- bok, daha çok bir sanat ürünü gibi duruyor ama?
+ yeterince evrensel sıçabiliyorsan neden olmasın?

---------------

- poetik sıçmayı evrensel sıçmaya tercih ederdim..
+ ...
- acaba aristo bunu denemiş midir?
+ belki. ama can yücel denemiştir.
- poetika...
+ kediler hariç-

---------------

+ en fanatik solipsist dahi bokunun biricik olduğunu iddia etmemiştir, max stirneri mezarında ters döndürürsün sen...
- onun ağzına sıçayım.


15 Temmuz 2014 Salı

arzu deliline postmodern bir eleştiri

yaşam, mutluluk ve gaye arzusundan allah'a ulaşmak delili allah'ı arzunun bir ürünü haline getirir, yaratıcısı değil.

ve ölümden sonra  yaşam arzusunu yaratan allah'tır önermesi ne kadar rasyonelse, ölüm'den sonra yaşam arzusu allah'ı yaratmıştır önermesi de o kadar rasyoneldir.

şu yazıya da bir bakın, alakalı gördüm;
tıqla


13 Temmuz 2014 Pazar

argümansızlık argümanı

kozmolojik argüman ile tanrı'yı mekana hapsettiler.
ontolojik argüman ile   yükleme.
panteistler tanrı'yı evrene, tasavvufçular ise bedene hapsetti.

tanrı'nın varlığını kanıtlamak ve tanrı'nın varlığına inanmak için argümana ihtiyaç duyanlara inat,
ortaya argümana ihtiyacı olmayan tanrı argümanı attım,
fakat öyle bir attım ki
allah da şaşırdı
tasavvufçular da şaşırdı
panteistler de şaşırdı.

---------------

tanrı'nın varlığını kanıtlamak için argümanlar ortaya atmak aptalların işidir.
keza tanrı'ya inanmak için argümana gerek duymak da...

açıklamalar ile belirlemek; tanrı'yı açıklamalar ile  sınırlar. oysa tanrı  tüm açıklamaların ötesindedir. ve öne sürülen her açıklama tanrı'yı dile indirger. oysa tanrı indirgenemeyendir; -arkedir.

filhakika allah argümanların kanıtı değil, efendisidir.

---------------

tanrı'nın kullanım kılavuzu yoktur.

12 Temmuz 2014 Cumartesi

bir ben var benden içeri, benden öte, benden ziyade

her şey zıttı ile makbüldür (mukabil de olabilir)

ağacı; ağaç yapan, ağaç dışındaki her şeydir, demek istemiyorum. yapısalcı kimliğimi çoktan söküp attım.
fakat dil'deki ikili karşıtlıklar sistemi?

siyah olmasa ne anlamı kalırdı bayazın?
kötülüğün olmadığı bir dünyada iyiliğin ölçütü ne olurdu?
cehennem gereksiz insanlar için gerekli bir yer değil midir?
karanlık olmadan aydınlık değersiz bir pırlanta demiş sago?
hem herkes zengin olsaydı kime zekat verecekti bu müsliman?

peki ya sen; benim benim sentezi olmayan diyalektiğim!
sen olmasan anlamı kalır mıydı
yaşamın?
yaşamanın,
yürütmenin,
yargının?

---------------

ağacı ağaç yapan, kökleridir.

beyza sana şiyir yazdım


oysa beyza isminde hiç tanıdığım olmadı benim
aslında hiç tanıdığım olmadı benim
ve hiçbir dizede geçmedi adım
ama birkaç kıta doldurup
sana şiyir yazmak istedim

hancı, bir derrida'yı çağır şiyirime baksın
felsefem, şiyirim tenakuz dolu
yapı-sökümden anlar mı ki hancı?

aşkın prospektüsü olsa n'olur doktor,
senin ilmin yeter mi onu anlamaya?

kıta, dur!
bir 
iki.

10 Temmuz 2014 Perşembe

adem baba dünyaya paraşütle mi indi?

maymunluk bizde ata mesleği.

dayılarım homo-sapiyense geçeli on bin yıllar olmuş.
ama hala büyük oranda maymunluk işim.

---------------

evvela hepimiz primat doğarız.
sonradan öğreniriz insan olmayı.

düşünemeyen insana primat denirmiş, felsefeciler böyle öğretti.
düşünebilmek, layıkiyle insan olmanın birinci şartı ise;
         - insan kalabilmek nasıl ola ki?

---------------

istirham ediyorum beyfendi, maymun aşağılık bir hayvan. oysa benim atalarım soylu kimselerdi. 

böyle düşünür kesinkes,
herkes maymuncuk olan, -herkes.