19 Mayıs 2018 Cumartesi

itiraf-değil

hayatım boyunca dogmatiklikten, basmakalıp yargılardan ve genellemelerden uzak durmaya çalıştım.
tanrı'ya inanma sürecimde dahi türlü sorular sordum,
yeri geldi eleştirdim, yeri geldi argümanlar okudum, kendimce çürütmeye çalıştım.
argümanları çürütmeye çalıştığım yöntemleri de çürütmeye çalıştım.
tanrı'nın inayetini dahi sorguladım.
bilgelik budur dedim soru sordum, sordum ve yargıya varmaktan kaçınarak cevaplamakta güçlük çektim.
bazen dogmatik olmaktan o kadar çok uzak durdum ki,
dogmatizmden kaçmanın beni dogmatikleştireceğini düşünüp dogmatiklikten uzak durmaktan dahi uzak durdum.

lakin, ekseriyetle -hayatımın her ayrıntısında gördüğüm üzre- şu genellemeyi yapmamak için kendimi zor tutuyorum:

deveye diken, insana siken yaranır.


18 Mayıs 2018 Cuma

vasat-talep endeksi

kapitalizmin; insanlardaki temel zevk farklılıklarını göz önünde bulundurarak öne sürdüğü ve onlara seçme şansını tanıdığı bu görünüşteki seçim olanağı bolluğu, herkesin hiçbir şeyi seyretmemeyi seçmesiyle son bulur. bingo! adına zapping denilen şey, sıfır-bilinçtir. afilli değil mi?

2014 yılında yazdığım bir kesit.  benzer seçim olanağı bolluğunun insan ilişkilerinde de geçerli olduğunu düşünüyorum. insanları etkileyen pek çok uyaranın olduğu bir seçim olanakları çağındayız. fazlaca maddeci bir yaklaşım gibi gözükecek fakat her insanın iktisadi anlamda bir kullanım değeri var.

insanlar sosyal medya aracılığı ile standartlar oluşturup kendilerine bir değer biçiyor ve taleplerini bu doğrultuda değerlendiriyor. ikili ilişkilerde (aşk ilişkilerinden bahsediyorum) kendisine biçtiği standardın altında kalan talebini/talibini yerine bulduğu bir üst talep ile değiştiriyor ve onunla bir süre devam ediyor. bu durum da söz konusu ilişkinin arz'ın kendi talebini tüketmesi üzerinden devam ediyor ve arz tükettiğini düşündüğü talebini tekrar bir üst talep ile değiştiriyor. sonuç; tüketim toplumu! toplum, birbirini tüketen insanlardan ibaret. tüketmeye doyamayan arz, daha fazla talep alabilmek adına kendi kalitesini mevcut  taleplerin beklentileri doğrultusunda şekillendiriyor ve yüksek talepleri olan arz'ın önündeki bu seçim olanağı bolluğu onun kimseyle ilişki kuramamasıyla son buluyor. bingo! işte arz'ın sıfır-bilinci!

buradaki esas problem, insanların kendi arz'larının veyahut başka deyişle iktisadi açıdan kullanım değerlerinin kendilerine biçtikleri fiyattan düşük oluşu. bu problem sosyal medyanın popülerleşmesi ve özellikle instagram'ın yaygınlaşmasından sonra daha belirgin bir hal aldı. instagram insanları, kendi arz'larını vitrine çıkartma ve sergileme anlamında vazgeçilmez bir fırsat sundu. diyar diyar gezip, gezdikleri yerleri fotoğraflayan ve gösterişli bir hayat süren zenginler, sex & drugs & rock'n'roll hayat felsefesini benimsemiş, alkollü mekanların güzide çocukları, motorcular, dövmeciler, galericiler, moda ikonları, modern eskortlar, hanım hanımcıklar, bodyciler, bukowski okuyup hayatın anlamını çözen yeraltının kaybedenleri, boy boy göğüs dekolteleri, kalça ve bacak pozları ve daha birçok vasat ayrıntı.  hepsi  (esasen aynı  fabrikada üretilmişçesine birbirine benzeyen insan tipleri)  kendilerine belli bir standart belirleyip, bu bağlamda talepler yarattılar. arz-talep piyasasının çekiciliğini gören ve kendilerine talep yaratmak isteyen arz adaylarının bu konudaki isteği taleplerin fazlalığını gördükçe daha da perçinlendi. pelinsu'nun bacaklarına yönelen talebin yoğunluğunu gören cananlar, tuğçeler daha fazla soyunmaya, dikkat çekecek başka şeyler yapmaya; berkecan'a yönelen talepleri kıskanan meriçler, tufanlar daha fazla  içki içmeye, tek gecelik ilişkilere kendini adamaya başladı. sonuç; gösteriş toplumu! toplum birbirine gösteriş yapmak için yaşayan insanlardan ibaret.

işte vasat-talep endeksi. gösterişe ve tüketime olan talep vasatlığın popülerleşmesine neden oluyor. sosyal medya insanlara, vasatlıklarını pazarlama imkanı veriyor. yeniden arz (vasat) ile talep arasındaki ilişkiye dönelim. kendisine iktisadi anlamda bir fiyat biçmiş, bir standardın üzerine kendisini konumlandırmış ve belirli bir talebe sahip olan arz; taleplerden birini seçer ve bir gönül ilişkisi kurar. genelde tek taraflı bir sömürü üzerine temellenen arz ve talep ilişkisi, arz'ın bitmek bilmeyen tatminsizliği yüzünden talebin tükenmesi (veyahut kendini tüketmesi) ile çıkmaza girer ve bunun doğal sonucu olarak da ilişki arz'ın kendisine sömürülecek yeni talepler aramaya başlamasıyla son bulur. sosyal medyanın yarattığı bu tatminsiz kişilik bozukluğu arz'ın bu söz konusu bozukluğun farkında dahi olmaması üzerine temellenir. ona göre her şey normaldir ve esasen bir önceki talebi; değişmiş, kötüleşmiş, ihtiyaçlarını karşılayamamış, duygusal tatminde yetersiz kalmış ve başına gelenleri haketmiştir. sonuç: hiçbir zaman tam anlamıyla mutlu olamayan, anlık mutluluklar ile yetinen ve her daim elindekinin yenisini ve daha iyisini isteyen tatminsiz bir arz, talebin sömürülmesine dayalı tek taraflı bir ilişki ve sömürülmeyi bekleyen arz adayları...ve sonucunda tarafların mutlak derecede tükendiği (çoğunlukla bir tarafın daha çok zarar gördüğü) vasati ilişkiler.

bu endeks kendi içerisinde bir sirkülasyona sahip. kitleler, -özellikle yoğun talepli arz'lar ve arz adayları- gösteriş için/gösteriş adına daha vasat eylemlere kalkışabiliyorlar. vasatlığa, pornografiye, yozlaşmaya, metaya duyulan açlığın ve gösterilen talebin yoğunluğu arz'ın kendisini daha da vasatlaşan bir çizgiye konumlandırmasına; taleplerin de bu vasatlığı arzulamasına yol açıyor. kolay yoldan para kazanabilmenin bu yoldan geçtiğinin farkına varan, bu yollardan para kazanabilmeyi başarabilmiş veyahut salt maddi anlamda değil de bedensel açıdan hazlarını bu yoldan doyurmayı seçmiş kitleler piyasanın ekonomisini belirliyor. söz gelimi (biraz acı ve çirkince bir sözün gelimi), ortalama güzellikte birkaç fotoğraf ve ortalama açıklıktaki kıyafetleri ile yüzlerce talebe sahip olan vasat soyunmayı seçerek veyahut fotoğrafları daha dikkatli ve güzel paylaşarak bu talepleri binlere-on binlere çıkarabiliyor. arz'a yönelen talep ve arz'ların kendi arasındaki bu görünmez rekabet; piyasanın hareketlenmesine ve arz'ın fiyatının (kesinlikle salt parasal bir maddiyattan söz etmiyorum) artmasına neden oluyor. (veyahut piyasaya ayak uyduramayan vasatların diğer vasatlar karşısında değer kaybetmesi: devalüasyon) bu durum da vasat'a sahip olmak isteyen taleplerin daha çok çaba harcamak zorunda olmasına neden oluyor. iktisatçılar kendi dillerinde bu durumu enflasyon olarak açıklıyor.

öz benliğini, taleplerin çokluğuna endeksleyen vasat, herhangi bir dış nedene bağlı olsun ya da olmasın bir şekilde popülaritesini kaybetmesiyle bunalıma giriyor ve daha da vasatlaşıyor. Adını medyada uzun süre boyunca duymadığımız isimlerin skandal ve bir o kadar da gereksiz açıklamalarla gündem olmaya çalışmasının sebebi budur.yüksek talep sebebiyle piyasanın odak noktası olmalarının,  bir zamanlar yüksek olan kullanım değerlerinin özlemiyle tekrar eski günlerine geri dönme isteği. ben bu durumu yoksunluk krizi olarak adlandırıyorum.

yazının bütününde bahsettiğim bu genel yozlaşmışlık hali toplumun her kesimine maksimal anlamda yayılmış durumda. anlık mutluluklarla yetinen, aldatmaların ve ihanetlerin normalleşmeye başladığı, sürekli huzursuzluk ve tatminsizlik ile süregelen hayatlar; tenselliğe  tinsellikten daha fazla önem addeden sevgiden yoksun bir meta fetişizmi, maddiyatın yön verdiği ilişkiler ve kendine olan saygısını yitirmiş bir toplum. gösteri ve tüketim toplumu.

benim insani ilişkilerde gözlemlediğim ekonomi budur, ziyadesiyle 'serbest' bir ekonomi.