28 Aralık 2014 Pazar

freud'dan lacan'a psikanaliz ve post-yapısalcı feminizm

freud'a göre bilinç dışı imgelerle ve metaforlarla iş görür. bu görüşe göre id ego ilkel olandır, içgüdüdür ve ilkel ihtiyaçları temsil eder. süper ego ise toplum tarafından kazandırılan kimliktir. toplumun kurallarına bağlı kalmayı ve dayatılanların dışına çıkmamayı ister. velhasıl ego denilen şey, id ego ve süper egoyu dengede tutmaya çalışan bilinçtir.  freud'a göre bilinç dışı bir dil gibidir. fakat lacan bu görüşü reddedip bilinç dışı ancak dil edinildikten sonra var olmaya başlar der. lacan; freud'un ortaya attığı zihnin üç temel parçası olan id ego - ego ve süper ego kavramlarını revizyondan geçirerek imgesel düzen - simgesel düzen ve gerçek ismini vermiştir.

lacan'ın görüşünde imgesel evre yani diğer bir deyişle ayna evresi,  dilden önce edinilen, kişinin kendini tanıma sürecidir. bu evrede çocuk etrafında olan bitenleri inceler ve kendisini bu koşullara göre tanımlar. lacan'ın görüşünde freud'un süper ego dediği şey, simgesel düzene tekabül eder. simgesel düzen, dil edinildikten sonra başlayan, çocuğun içinde doğduğu akrabalık ilişkileri, dinsel ritüeller, cinsiyet ve rolleri, toplumsal düzen, yasalar  ve dilin kendisi gibi önceden var olan toplumsal yapılar sistemidir.

özetle: imgesel düzende çocuğun kazandığı kimlik, çocuğun anneyle var olan ensest ilişkisine girmesini yasaklayan babanın bir erk'i olarak simgesel evre tarafından nihai olarak kurulur. " Erkek
çocuk, babayla arasındaki ödipal çatışmayı, fallik iktidarla özdeşleşerek çözer. Bunu yapabilmesini sağlayan şey, gösterilenler alanında fallusu ya da cinsel iktidarı temsil eden bir gösterene (penise) sahip olmasıdır. İktidarın dildeki yeri, simgesel düzeni dayatan fallustur." dil burada babaya, yani fallusa aittir. simgesel düzeni yaratan fallus, iktidarın dildeki yeridir.

peki ya kadınlara ne olur? erkil düzen, kadınları susturur. onlar, erkekler gibi imgesel düzen ve simgesel düzen arasındaki ödipal çatışmaya kaçamadıkları için, dile sahip olamayan "ötekiler" olarak dışlanırlar. kadınlar tarih sahnesinde  ya imaj tüketimciliği -postmodernizmin üç sorununda bahsettiğim gibi- adı altında  yani erkekler için bir nevi arzu nesnesi, bir meta unsuru halinde ya da başka bir şeyin dışsal temsilcisi olarak (misalen, özgürlük heykeli, adalet heykeli, barış anıtları...) ortaya çıkarlar. kristeva'nın "kadının kendisi diye bir şey yoktur, o henüz oluşum sürecindedir."  sözüyle anlatmak istediği de budur. yani kadına tarih sahnesinde yer yoktur. batı felsefesi denilen şey erkeğin erkekle konuştuğu monologtur. kadın, erkek gibi babayla özdeşleşerek simgesel düzene geçemediği için, var olmaya devam eder. o, simgesel düzen ve ego arasındaki savaşta henüz oluşum aşamasındadır.
peki kadın ne yapmalı??

...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder